Bazen keşke diyorum… Keşke bir günlüğüne bir çocuğun gözünden bakabilsek şu dünyaya.
Ne büyük bir iyileşme olurdu içimizde, ne çok yara sarılırdı belki de o masum bakışlarla. Çünkü bir çocuğun gözleri, kirlenmemiş duyguların, sorgusuz sevmenin ve en saf güvenin aynasıdır.
Çocuklar, hayatı bizim gibi anlamaya çalışmaz. Onlar hissetmeyi bilir. Sevgiyi hesaplamazlar, ilgiyi sorgulamazlar. Birini sevdiğinde sarılır, kızdığında dudak büker, kırıldığında sessizce bir köşeye çekilir. Ne rol yaparlar ne yargılarlar. Ne çıkar peşindedirler ne menfaat. Onlar için hayat; bir çiçeğin kokusu, bir annenin sıcak eli, bir oyuncağın bozulmadan önceki hali kadar gerçek ve basittir.
Oysa biz büyüdükçe karmaşıklaşırız. Sevgimiz bile cümlelerle tartılır, gözle değil hesapla bakarız birbirimize. Unuturuz oyuncağın bozulmasının da hayatın bir parçası olduğunu. Oysa bir çocuk, kırılan bir oyuncağın ardından biraz ağlayıp sonra kendi elleriyle onu onarmaya çalışır. Çünkü o bilir: Sevdiğini kolay kolay atamaz insan.
Çocukların gözünden dünyaya baktığımızda, belki bir çöp kutusunun yanında oynayan bir çocuğun da kahkahasını duyabiliriz… Ya da ayakkabısı delinmiş ama gözleri ışıl ışıl parlayan bir başka çocuğun hayallerini hissedebiliriz. Belki o zaman bu kadar kolay harcamayız umutları, bu kadar kolay unutmayız vicdanı.
Biz büyürken bazı şeyleri kaybediyoruz. Masumiyet, merhamet, saf gülüşler, sebepsiz sevinçler... Oysa bir çocuk, hiçbir çıkarı olmadan sadece sevdiği için "seni seviyorum" diyebilir. Biz ise çoğu zaman dudaklarımıza takılır o üç kelime. Yutkunuruz. Geciktiririz. Belki hiç diyemeyiz.
Bugün biraz yavaşla. Bir çocuğun gözlerine bak. Belki sana öğretecek çok şey vardır. Belki seni susturacak kadar derin, belki seni güldürecek kadar içten bir söz saklıdır o gözlerde.
Ve unutma, dünya çocukların gözlerinden daha güzel değil…
Ama biz, o gözlerden bakarsak belki dünya biraz daha güzel olur.