Aynı ailede olduğumuz halde birlikte oturamamak, birlikte sohbet edememek, birlikte yemek yiyememek; birlikte ağlayıp birlikte gülememek Türk ailesinin kendi değerlerinden ne kadar uzaklaştığını gösterir.
MODERNLEŞTİKÇE VAHŞİLEŞİYORUZ
Aynı ailede olduğumuz halde birlikte oturamamak, birlikte sohbet edememek, birlikte yemek yiyememek; birlikte ağlayıp birlikte gülememek Türk ailesinin kendi değerlerinden ne kadar uzaklaştığını gösterir.
Hele ki her gün sabahtan akşama kadar köylüsünden şehirlisine kadar ahlaki değerlerden uzaklaşmış insanların en çirkin ilişkilerini izleyip günlerce konuşmak bu yozlaşmanın nerelere kadar vardığını gözler önüne serer...
Haber diye sürekli kötülüğün nasıl ve kimin tarafından işlendiğini merak etmek insanları eğitmediği gibi toplumsal psikolojiyi de bozar ancak macun medya gibi birilerini zengin eder.
Başörtülüsünden açığına kadar insanların üç kuruş para için tüm Türkiye’nin gözü önünde orasını burasını oynatarak kıvırtması ne medeniyetle ne de yapmış olduğu maharetle açıklanamaz!
Böylelikle sadece midesini ve nefsini düşünen tüketim odaklı yaşam tarzına yönelen insanlarımız, manevi değerlere ve toplumsal bağlara karşı gittikçe duyarsız hale geldi…
İnsanların maddi ve manevi diye iki cephesi vardır. Maneviyat düştükçe maddi değerlere olan ilgi artar. Farkındaysanız camiler boşaldı, caniler ve hırsızlar alkışlanır hale geldi.
Hâlbuki daha düne kadar sokağa tükürmeyi bile çirkin görüp evde hasta var diye bağırmadan geçen satıcıların olduğu dönemden bugün, kefen soyar bir toplum haline geldik.
Demek ki bin yıldır bu topraklarda Yahudi’sinden Hıristiyanlara kadar huzur ve sükûnu sağlayan bir milletin; Batılı olmak uğruna bütün genleriyle oynanmış, kimyası bozulmuştur.
Son 150 senedir tüm cephelerde var olma mücadelesi verdik ancak Cemil Meriç’in “Doğu; Batının kendi kültürüyle medenileştiğini bilmediği için Batının gerçek yüzünü görememiş...” Batının kokuşmuş değerlerine özenip bizi tüm dünyaya hükümran yapan erdemli vasıflardan uzaklaşmıştır.
Bu çürüme sadece bizi değil tüm dünyayı da etkisi altına almıştır. Hangi sebeple bilinmez, günlerce narin bir bedenin kimin tarafından nasıl öldürüldüğünü tartışırken aylardır nice narin bebelerin parçalanmasını unutuverdik.
Şu bir gerçektir ki; bu millet tarih sahnesinden çekildiğinden bu yana dünyada kan ve gözyaşı hiç dinmedi…
Eğer küresel güçlerin kan gölüne çevirdiği dünyada Doğu ve İslam dünyası kendi değerlerine sahip çıkmaz da medeni diye batıya ayak uydurmaya çalışırsa; masumlar daha çok ağlayacak, zalimler daha çok zulmedecektir.
Bu gün biriler halen Osmanlıyı hanedan devleti diye tartışa dursun Batıda Osmanlı denilince Türk akla geliyordu. Müslüman denilince yine Türkler akla geliyordu ve İslamiyet’i yok etmek için yüzlerce haçlı seferine karşı mücadeleyi yine bu millet yapmıştır. Halen de bu topraklara geldiğimizi hazmedemeyen Batı, savaşlarda alamadığı başarıyı bizi kendilerine benzetmekte görmüş; bunda da bir hayli yol kat etmiştir.
Bu yüzden yeni yetişen nesiller, kendi tarihlerini bilmez de geçmişten ibret almazlarsa; böylesine muhteşem bir mirası kendilerine bırakan geçmişteki kahramanları hain, hainleri de kahraman ilan eder.
Yunanlı yazar Michel de Greece’ni şu itirafı, her şeyi gözler önüne serer.
“Osmanlı devletinin yıkılmasından çok üzüntü duyuyorum. Çünkü Osmanlı, dünya dengesini ayakta tutan bir güç olmuştu. Sevilsin ya da sevilmesin Osmanlının çöküşünden itibaren Balkanlar ve Ortadoğu’daki çalkantılar durmak bilmedi.”