Bazı şeyleri anlatamazsın. Ne kelimeler yeter, ne gözyaşı… Ama bir şarkı çalar, tam da o anda, senin içinden geçer.
İşte o zaman, anlatamadıkların bir anda anlaşılır olur. Çünkü müzik, kelimelerin sustuğu yerden konuşur.
İnsanın kalbine giden tek yol mideden geçmiyor. Bazen bir ezgiyle, bazen bir melodiyle, bazen sadece tek bir notayla kalbine dokunur hayat. Düşünsene, bir yabancı dilde söylenen şarkının sözlerini anlamazsın ama yine de etkilenirsin. Neden? Çünkü müzik, dil bilmez. Kalbe konuşur.
Kim ne derse desin, herkesin hayatında “o şarkı” vardır. Duyunca içinin ürperdiği, geçmişe ışınlandığı, ya gözlerinin dolduğu ya da yüzünde küçük bir gülümsemenin belirdiği… Belki bir ayrılığı hatırlatır, belki bir çocuğun ilk gülüşünü, belki de annesinin ninnisini. Müzik, bazen unuttuğunu sandığın duyguları hatırlatır sana.
Zaman geçtikçe her şey değişir. İnsan değişir, şehir değişir, dostluklar, aşklar… Ama bazı şarkılar değişmez. Aynı tını, aynı his. Çünkü müzik anıdır. Hafızanın başka bir rafında sakladığın duygulara gizlice anahtar uzatır.
Peki gerçekten, müziğin dokunamadığı bir ruh var mı? Belki sesi duymayan bir kulak bile hisseder müziği, kalbin attığı ritimden. Belki en katı görünen insan bile bir melodide kırılır, geçmişine dönüp sessizce iç geçirir. Müzik bir bakıma hatırlamaktır, bir bakıma unutamamaktır.
Kimi zaman yürürken kulaklıkta çalan bir şarkı, bir terapi gibi olur. Kimi zaman sessizliğin içinde mırıldanan bir melodi, yalnızlığa ortak olur. Herkesin bir hikâyesi vardır müzikle yazılmış.
Müzik insanı iyileştirir. Durdurur. Düşündürür. Sarar. Ağlatır. Ama sonunda hep hafifletir.
Ve bu yüzden içtenlikle söylüyorum:
Müziğin dokunamadığı bir ruh yoktur.
Sadece bazen, bazı ruhlar çok sessizdir.