Her sabah aynı saatte uyanmak. Aynı yoldan işe gitmek. Aynı masada kahve içmek. Aynı haberleri duymak. Ve günün sonunda hep aynı cümleyi kurmak: “Bugün de böyle geçti.”

Ama gerçekten geçti mi?
Yoksa biz, yaşanıp gitmiş küçük güzellikleri fark etmeden mi yürüdük günün içinden?

Hayat, sandığımız kadar sıradan değil. Sadece o kadar alıştık ki bazı şeylere, artık şiir gibi yaşanan anları düz yazı gibi geçiyoruz.
Oysa o sabah camdan içeri süzülen ışığın tonu farklıydı.
Market sırasında yanımızda bekleyen teyzenin gözlerinde bir teşekkür saklıydı.
Evde pişen yemekte çocukluğumuza ait bir koku vardı.
Ama biz… fark etmedik.
Çünkü acelemiz vardı. Her zamanki gibi…

Bir çiçeğin açışı, gökyüzünün o gün biraz daha mavi olması, sokakta el ele yürüyen yaşlı bir çiftin gözlerindeki huzur…
Hayat bunlarla dolu.
Gözden kaçırdığımız şiir satırlarıyla…

Rutin dediğimiz şey, aslında biz izin verdiğimiz için sıradan.
Aynı yolda yürüyebilirsin ama her gün başka bir duyguyla. Aynı kahveyi içebilirsin ama her defasında farklı bir anlamla.
Gülümsemeyi, şükretmeyi, duymayı, hissetmeyi unutmazsak… hayat sıradan değil, yaşayan bir şiir gibi akar içimizden.

Belki de bu yüzden, bazen durmak gerekiyor.
Bir pencere kenarında oturup geçen insanlara bakmak…
Bir çiçeği gerçekten izlemek…
Kendine sessizce “bugün nasılsın?” demek…

Çünkü hayat; işten eve gitmekle, bulaşık yıkamakla ya da fatura ödemekle değil, o aralarda hissettiklerimizle anlam kazanıyor.
O yüzden...
Rutin sanma.
Bir gün, bir an, bir bakış… her biri şiir gibi yazılmış senin için.
Ama okuyup okumamak senin elinde.