Bir çocuğu büyütmek, sadece onun karnını doyurmak, üstünü örtmek ya da okuluna göndermek değildir. Asıl mesele, onun ruhuna dokunabilmekte saklıdır.

Ebeveyn olmak, doğanın verdiği bir unvan. Ama rehber olmak, bilinçli bir tercihtir. Çocuklarımız dünyaya gözlerini açtığında, kime benzeyeceklerini bilmeden değil; kimden neyi öğreneceklerini sezerek gelirler. Bu yüzden onların gözleri, bizden gelecek işareti bekleyen pusulalardır.

Bugün birçok anne baba, çocuklarının fiziksel ihtiyaçlarını karşılamayı yeterli sanıyor. Oysa çocuk, yalnızca beslenmekle değil; anlaşılmakla, dinlenmekle, yönlendirilmekle gelişir. Ona doğruyu sadece söylemek değil, doğruyu yaşayarak göstermek gerekir. “Sakın yalan söyleme” diyen bir ebeveynin, telefonda “Evde yok” dediğini duyan çocuk, kelimeleri değil davranışları örnek alır.

Rehber olmak, çocuğun önüne her şeyi sermek değil; onun yolda düşmesine izin verecek kadar cesur ama düştüğünde elini tutacak kadar şefkatli olmaktır. Hayat, düz bir yol değil; çocuklarımıza bunu göstermek de bizim görevimiz. Yanlış yapmalarına alan açmalı, ama yönlerini kaybettiklerinde pusula gibi yanlarında olmalıyız.

Bir rehber, hükmetmez; eşlik eder. Çocuklarımıza “Ben senin ne olacağını bilirim” demek yerine, “Sen ne istiyorsun, birlikte keşfedelim” demek gerekir. Onlara hayallerimizi yüklemek değil, kendi hayallerini bulmalarına yardım etmek bizi gerçek bir rehber yapar.

Ebeveynliğin hakkını vermek istiyorsak, yalnızca kuralları koyan değil, o kuralların nedenini anlatan; sadece sınırlayan değil, yön veren; yalnızca koruyan değil, cesaretlendiren biri olmalıyız.

Unutmayalım: Her çocuk, bir yaşam yolcusu. Biz ebeveynlerse onların haritası değil, feneriyiz. Aydınlatmak için yanarız. Yol onlarındır. Ama o yolda iz bırakmak bizim elimizdedir.