Hayat garip bir yolculuk… Aynı anda hem gülünebilen hem de ağlanabilen bir yer bu dünya. Bir köşede kahkahalar yükselirken, diğer bir köşede içi yana yana susan bir yürek var. “Ateş düştüğü yeri yakar” derler ya, işte bu söz belki de yaşamın en gerçek cümlesidir.
Bazen öyle anlar gelir ki, biri için bayram olurken, bir diğeri yas tutar. Bir evde bebek sevinci yaşanırken, başka bir evde sessizce toprağa uğurlanır sevilen biri. İnsan hayatı böyle… Sevinçle hüznün aynı anda var olabildiği, aynı sokaktan geçip birbirine hiç dokunmayan duygularla dolu.
Ama mesele ne yaşadığımızdan çok, başkasının yaşadığını anlayabilmekte. İnsan olmak sadece kendi duygularımızı sahiplenmek değil, karşımızdakinin duygusuna da saygı gösterebilmektir. Ne başkasının acısını küçümsemek bize bir şey kazandırır, ne de onun mutluluğuna gölge düşürmek.
Her şey insan için… Kayıp da, kazanç da, gözyaşı da, kahkaha da… Ama en kıymetlisi, başkalarının yaşadıklarına “saygı duyabilmek.” Bazen birinin mutluluğuna içten bir “ne güzel” diyebilmek, bazen de tanımasak bile bir acının yanında sessizce durabilmek…
Çünkü gün gelir roller değişir. Bugün gülen yarın ağlar, bugün kaybeden bir gün yeniden başlar. Hayat döner durur, ama insanın insana olan vicdanı kalır geriye.
O yüzden ne olursa olsun; kimseyi yargılamadan, kimseye yüksekten bakmadan yaşamayı öğrenmeliyiz. Her duygunun bir sahibi var bu hayatta. Ve biz, bir gün hepsini sırayla tadacağız…
Unutma… Ateş gerçekten sadece düştüğü yeri yakar. Ama biraz anlayış, biraz merhamet, birinin yangınına serin bir rüzgâr olabilir.