İnsan ruhu doğayla aynı dili konuşur aslında. Ne zaman toprak uyanmaya başlasa, içimizde de bir kıpırtı belirir. İşte bu kıpırtının en güzel adıdır Hıdırellez. Kimi zaman bir dileğin ateşe yazılıp yakıldığı gece, kimi zaman bir gül ağacının dibine bırakılan umutların adıdır. Ama en çok da birlikte olmanın, paylaşmanın, yeniden başlamanın simgesidir.

Her yıl 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece kutlanır Hıdırellez. Rivayete göre bu gece Hızır ve İlyas peygamberler yeryüzünde buluşur. Hızır, darda kalanın yardımcısıdır, bolluk ve bereketin temsilcisidir. İlyas ise denizlerin koruyucusudur. Bu buluşma, doğanın canlanışıyla bütünleşmiş bir yeniden doğuştur aslında. Tam da baharın insan kalbine değdiği o andır.

Eskiden mahalle aralarında yakılan ateşlerin üzerinden atlanırdı. Dilekler tutulur, gül ağaçlarının dallarına küçük kağıtlar asılırdı. Kimisi ev, kimisi araba çizerdi dileğine; kimisi sadece bir yüz çizerdi, beklediği sevgiliye... Fakat en çok da sağlık istenirdi, huzur istenirdi. Belki de bu yüzden Hıdırellez, sadece bir bahar kutlaması değil, aynı zamanda bir iç muhasebedir. Geçen yıl ne dilemiştik? Hangisi oldu, hangisinden vazgeçtik?

Modern hayatın karmaşasında bu gelenekler yavaş yavaş silinse de, Hıdırellez hâlâ kalbimizde yaşar. Bazen bir sosyal medya paylaşımında, bazen de çocukluk anılarında. Aslında ihtiyacımız olan şey çok basit: Bir gül ağacı, bir parça umut ve biraz inanç... Gönülden dilenen her niyetin, bir yerlerde yankı bulacağına olan inanç.

Bugün Hıdırellez. Gelin, içimizdeki baharı uyandıralım. Dileklerimizi kâğıtlara yazamasak da, yüreğimize kazıyalım. Ve unutmayalım: Umut, her zaman filizlenmeyi bekleyen bir tohumdur. Ona bir avuç inanç ve biraz sevgi verirsek, mutlaka yeşerecektir.