Çocuklarımıza küçük yaşta okuma yazma öğretmeyi başarı sayıyoruz. Matematikte dört işlem bilince gurur duyuyoruz. İngilizce kelime ezberlemişse, "Aferin, çok zeki!" diyoruz.

Ama merhameti bilmiyorsa?
Bir canlının canı yandığında ne yapacağını bilmiyorsa?
Bir lokma ekmeği paylaşmak aklına gelmiyorsa?
İşte orada sessizce bir şeyler eksiliyor...

Yıllardır sistem hep aynı: bilgi yükle, sınav yap, sonuç bekle. Çocuklara saatlerce tarih ezberletiyoruz ama saygıyı unutuyoruz. Fen anlatıyoruz, ama doğaya duyulan sevgi yok. Kuralları söylüyoruz, ama adalet duygusunu içselleştirmiyoruz.

Okullar yarış pistine döndü. Her çocuk bir “yarış atı” gibi koşturuluyor. Kim daha çok test çözerse, o "başarılı" sayılıyor. Oysa başarı, sadece doğru cevabı bilmek değil; doğru insan olabilmektir.

Çocuklarımız matematikteki “bölmeyi” öğreniyor, ama ekmeği bölmeyi bilmiyor.
Fen bilgisinde “ısıyı” anlatıyor, ama bir canın içini ısıtmayı bilmiyor.
Türkçede “duygu” sözcüğünü cümlede kullanıyor, ama kendi duygularını tanımıyor.

Peki suç kimde?
Sistem mi, biz mi, yoksa ikisi birden mi?
Çocuklara her şeyi öğretiyoruz, ama en önemli şeyi atlıyoruz: insan olmayı.

Bir çocuğun yüzüne bakıp "Güzel söz nedir?" diye sorun. Size birkaç cümle ezberleyebilir. Ama hayatın içinde güzel söz duymamışsa, bu sadece bir bilgi olarak kalır. Kalbine dokunmaz, davranışa dönüşmez.

Oysa çocuklar gözlemleyerek öğrenir. Biz nasıl yaşıyorsak, onlar da öyle yaşar.
Biz birbirimize bağırarak konuşuyorsak, onlar da öyle bağırmayı öğrenir.
Biz trafikte sabırsızsak, onlar da beklememeyi öğrenir.
Biz yere çöp atıyorsak, doğa sevgisini nasıl anlatabiliriz?

Bilgi, anlamla birleşmediği sürece sadece “yük” olur.
Ama değerlerle yoğrulan bilgi, çocuğun ruhuna işler.
Bir çocuğa vicdan, empati, merhamet öğretmek, sayfalarca bilgi vermekten çok daha kıymetlidir.

Unutmayalım:
Çocuklarımız geleceğin doktorları, mühendisleri, öğretmenleri olabilir.
Ama önce iyi birer insan olsunlar.
Çünkü insanlık unutulursa, hiçbir meslek işe yaramaz.