Bir insanın vicdanını tartmak istiyorsanız, onun hayvanlara nasıl davrandığına bakın.
Çünkü bir canlının dili yok diye onu yok sayan, acı çektiğini görmezden gelen, insanlıktan da yavaşça uzaklaşır. Merhamet sadece insanlara değil, tüm canlılara yöneldiğinde gerçek olur.
Sokakta üşüyen bir kediye bir karton kutu bırakmak ya da susuz kalan bir köpeğe bir kap su uzatmak, basit görülebilir. Ama bu basit görülen davranışlar aslında bir toplumun vicdan haritasını çizer. Çocuklara hayvanları korkutmayı değil, sevmeyi öğretirsek, o çocuk büyüdüğünde insana da zarar vermekten uzak durur.
Merhamet bulaşıcıdır. Bir insan, sabah işe giderken kaldırım kenarındaki kuşu korumaya çalışıyorsa, akşam eve dönerken yaşlı birine de yol verir. Çünkü kalp bir kez yumuşamaya görsün, taş kalpli olmak artık kolay değildir.
Ama ne yazık ki bazı insanlar hâlâ “Sadece insana iyilik yeter” sanıyor. Oysa hayvanlara eziyet eden, yarın bir çocuğa, bir kadına, bir yaşlıya da zarar verebilir. Çünkü vicdan, seçerek çalışmaz. Ya vardır, ya yoktur.
Hayvana merhamet, insanın içinde taşıdığı saygının dışavurumudur. Bu saygı, sadece hayvanları değil, doğayı, insanı, yaşamı da kapsar. Merhametli bireylerin çoğaldığı bir toplumda suç değil, sevgi çoğalır. Kavga değil, anlayış gelişir.
Unutmayalım: Bir kap mama sadece karın doyurmaz; bir yüreği de doyurur. Bir canı önemsemek, kendine olan saygının en zarif hâlidir.