Bazı cümleler var ki, kulağa doğruymuş gibi gelir ama içine girince fark edersiniz; hayatın gerçekleriyle pek de örtüşmez.
Gündelik hayatın içinde öyle çok tekrar edilmiş, neredeyse atasözü muamelesi görmüş sözler var ki, sorgusuz sualsiz kabul ediyoruz. Bugün gelin, birkaç tanesinin altını birlikte çizelim.
“Zaman her şeyin ilacıdır.”
Oysa zaman sadece alışmayı öğretir, iyileştirmez. Kalpte açılan yaraların bir kısmı kabuk tutar, evet… Ama izi hep kalır. Bazen bir şarkı, bazen bir sokak, o kabuğu usulca kaldırır. Zaman bazen sadece susturur, unutturmaz.
“Ne kadar çok eşya, o kadar konfor.”
Evlerimizi tıka basa dolduruyoruz. Her köşede “belki lazım olur” diye saklanan bir şey. Ama sonra fark ediyoruz ki, bu fazlalıklar sadece evimizi değil, ruhumuzu da daraltıyor. Az, aslında çoğun özetidir. Fazla eşyayla değil, sade bir düzenle huzur gelir.
“Kadın güçlü olmalı, her şeyi tek başına yapmalı.”
Bu cümle yıllarca kadınlara bir ilham gibi sunuldu. Oysa insan, sadece kadın değil, insan güçlü olmak zorunda değil her zaman. Yorulabilir, ağlayabilir, yardıma ihtiyaç duyabilir. Güçlü olmak, her şeyi omuzlamak değil; gerektiğinde destek istemek cesaretidir.
“Erkek ağlamaz.”
Bu en acı kalıplardan biri. Duygularını bastırmış, yıllarca susmuş, içten içe yanan yüzlerce adamın hikâyesi var bu sözün arkasında. Oysa ağlamak, zayıflık değil, insan olmaktır. Gözyaşı, ruhun fazlasını atma biçimidir.
“Çocuk anlamaz.”
Anlar. Belki bizim kadar cümle kuramaz ama gözleriyle, sessizliğiyle, küçücük bakışlarıyla her şeyi duyar ve hisseder. Çocukları görmezden gelerek değil, göz hizasına inerek büyütmeliyiz. En derin yaralar çoğu zaman çocuklukta başlar.
**
Hayatın içinden geçtiğimiz şu yoğun akışta, doğru bildiğimiz yanlışlara bir daha bakalım. Kalıpların dışına çıkalım, ezberleri bozalım. Çünkü bazı doğrular, sadece çok tekrar edildiği için doğru görünür. Gerçek doğruyu ise ancak sorgulayarak buluruz.