Bazen minicik bir dokunuş, koca bir yürek ağrısını dindirir.

Bazen bir “nasılsın” sorusu, günlerce sessiz kalan bir kalbi yeniden konuşturur.
Ve bazen farkına bile varmadan yaptığın küçücük bir iyilik, birinin hayatına ışık gibi doğar.

İyilik büyük şeyler istemez bizden. Gösterişli cümleler, büyük planlar, alkışlar ya da ödüller gerekmez.
Bazen yere düşen bir çocuğun elini tutmak, yorgun bir yaşlıya kapı açmak, gözleri dolu birine gülümsemek... işte bu kadar sade, bu kadar insan.

Ama işin garibi şudur:
O küçücük iyilik, yankılanır.
Bir kalpte başlar, sonra başka bir kalbe dokunur.
Görünmeyen bir zincir gibi büyür…
Sen farkında bile olmadan o iyilik, belki bir umuda, belki de bir mucizeye dönüşür.

Bir çocuk düşün…
Sınıfta kimse onunla oynamazken sen onun elini tutuyorsun. Belki onun hayata olan inancını geri getiriyorsun.
Bir anne düşün…
Market poşetlerini taşırken zorlanıyor, sen yardım ediyorsun. Belki günlerdir kimse ona iyi davranmamıştı.
Bir yaşlı düşün…
Bankta sessizce oturuyor, sen sadece göz göze gelip gülümsüyorsun. Belki saatlerdir görünmeyen bir insan gibi hissediyordu.

Biz bazen ne kadar büyük bir şey yaptığımızı bilmiyoruz.
Çünkü iyilik, sessiz büyür.
Ama etkisi gürül gürül yankılanır.
Ve dünya, belki de işte bu küçük yankılar sayesinde hâlâ dönüyor.

Kendimize sormalıyız bazen:
"Bugün bir iyilik bıraktım mı dünyaya?”
Çünkü dünya büyük görünse de, aslında bir insanın kalbi kadar duyarlıdır.
Ne verirsek, bir gün bir şekilde bize döner.

Unutma, bir tebessümün bile yankısı olabilir…
Ve o yankı, birinin karanlığına doğan ilk ışık olabilir.