Bazıları toprağa sadece bastığı yer olarak bakar, bazılarıysa onunla konuşur.

Oysa toprak, yalnızca üstünde yürüdüğümüz bir zemin değil; sabırla taşıdığımız geçmişimiz, geleceğe ektiğimiz umudumuzdur. Sessizdir ama hiç susmaz; konuşur, anlatır, öğretir... Yeter ki dinlemeyi bilelim.

Bir sabah çiğ tanesiyle uyanan bir yaprağın sevinci, güneşi görünce usulca uyanan bir papatyanın zarafeti… Hepsi toprağın dilinde saklıdır. Çamurun içinde bile umut barındıran bu mucizevi varlık, aslında bize çok şey anlatır. Ama biz, beton seslerine kulak kesilmişken onun fısıltılarını duyamaz olduk.

Eskiden çocukken dizimiz kanardı ama toprakla oynardık ya, o zamanlar içimiz huzurla dolardı. Toprak kirletmezdi bizi, arındırırdı. Parmak aralarımıza dolan o kahverengi dünya, hayal gücümüzle birleşir, kaleler olurdu, tarlalar olurdu, oyun olurdu. Şimdi ise elimiz değse hemen sabunla yıkıyoruz, sanki bizi kirleten oymuş gibi.

Ama en çok da yorgun anlarda özlenir toprak. Bir ağacın gölgesine oturup sessizliğe kulak verdiğinde, toprak sana derinden bir şey fısıldar: "Geçer." Çünkü o bilir; ne çok fırtına geçti, ne çok yaprak döküldü, ne çok can doğdu ve gitti üzerinden. Sabırla bekledi hepsini, usanmadan...

Bir tohumun büyümesini izledin mi hiç? Bir süre hiçbir şey olmaz, hatta kurudu sanırsın. Ama toprak altında sessiz bir emek vardır. Görülmeyen bir çaba, görünmeyen bir inanç… İşte hayat da böyledir. Görmediğin anlarda bile filizleniyorsun aslında, yeter ki sabırla dinle...

Toprak konuşur dostum. Bazen “Dur” der, bazen “Bekle”, bazen de “Artık yürü”. Onun dili sessizliktir ama etkisi derindir. Kırıldığında bile çiçek açabilen bir yerdir orası. Yeter ki kalbini toprağa yakın tut.

Şimdi bir an dur. Ayağının altındaki toprağı hisset. O, hâlâ konuşuyor. Sen sadece dinlemeyi unutmuşsun…